
Tijen Bilge yazdı…
Dondurucu bir soğuk ve üzerine yığılmış molozlar duvarlar eşyalar… Sıkışıp kaldığın alanda hareket edemiyorsun acıkıyorsun susuyorsun titriyorsun… Korkuyorsun umut ediyorsun, sesin kısılana kadar bağırıyorsun…
Telefonun yanındaysa, bir umut yakınlarına ulaşmaya çalışıyorsun, belki seni bulabilecek birine… Açılmayan her telefon tek şey getiriyor aklına. Öldü mü? Sen ola koşabilmek istiyorsun ama elin kolun bağlı sıkışıp kalmışsın karanlığa, kendini bile kurtaramıyorsun.
Çaresizce sesleniyorsun eşine çocuklarına annene babana kardeşlerine. Tek bir ses bile yaşamak için kuvvet veriyor sana.
Belki günlerce o acıtan soğuğa, açlığa ve beynini kemiren; yakınlarının ölmüş olabileceği ihtimali, ya da senden daha zor bir durumda, yaralı ve korku içinde kurtarılmayı beklediği, beklerken son nefesini verme ihtimali…
Bu felaketle yüz yüze gelenlerin, can korkusu değil en yaralayanı, cananlarının kaygısı…
Çocuklarının tümünü kaybetmiş olmak kurtarıldığında… Ya da kurtulmuşsan enkaz altında çocuklarının olduğunu bilmek ama onlara ulaşamamak…
Elinin kolunun bağlı olması çaresizlik…
Yavruları eşi annesi babası kardeşi… Eğer sen dışarıda ve onlar yoksa, bir lokma yiyemezsin bir damla su akmaz gırtlağından, cebinde taşırsın… Korkuyla umut birbirine karışır, çırpınıp durursun gücünün yetmeyeceğini bile bile enkazı kaldırmaya çalışırsın, çaresizce yardım istersin herkesten ve her şeyden…
Birinin gözlerindeki acıyı görüp de içi titremeyen insandan sayılır mı?
Şeytana bile tövbe ettirecek, insan sıfatında varlıklarla bu dünyayı paylaşıyor olmak ne büyük sınav.
Bu acıya nasıl duyarsız kalabilir insan yetim kalmış öksüz kalmış çocuklar korku dolu bakışlar tonlarca molozlar ve binlerce ölü varken, ölüm kendini böyle acımasızca hatırlatırken, nasıl bir varlık olmalısın ki acıdan beslenip rant sağlayabilesin.
Allah’ın üflediği ruhu nasıl bu kadar kirletebildiniz ki, o mağdur insanlara çareye, gaspı planlıyorsun.
Nasıl çalıp oynayabiliyorsun oh çekebiliyorsun…
Kaybolan çocuklar, çalınan erzaklar, yağmalanan yıkılmış evler marketler…
Çocuklar, çocuklar kayboluyor…
Biz depremle değil, şeytana efendilik yapabilecek kadar kararmış kalplerle sınanıyoruz.
“Dünya iyilerin yüzü suyu hürmetine dönüyor” derdi büyüklerim.
Peki neden sefa’yı hep kötüler sürüyor?
Ölüm her geç erilecek bir son… Ama o zalimler için çok çabuk ve çok acılı çok sancılı olmasını diliyorum.