
Reelde böyle bir şey yok. Bu bize batılıların ve İsrail’in yakıştırması. Gelişip güçlenen ve onlara kafa tutacak bir Türkiye’yi istemediklerinden yapamasın diye bu tür tezler ortaya atıyorlar. Akılları sıra ön alacaklar. Türkiye’ye yakınlık duyan ülkelere korku salacaklar. Türkiye’nin de çok umuruydu, doğru bildiği yolda ilerliyor. Ne derlerse desinler.
Ama Amerika Kanada’ya, Grönland’a, Panama’ya göz koyabiliyor. Rusya Kırım’ı Osetya’yı, Donbas’ı, İsrail Batı Şeria’yı ilhak edebiliyor. Gazze’de soykırım yapabiliyor. Çin, Tayvan’ı gözüne kestirebiliyor. Yunanistan Makedonya’yı tehdit edebiliyor. Fransa kendisini kovan Afrika ülkelerine kabadayılık edebiliyor. İngiltere’yi anlatmama gerek yok zaten o, Commonwealth. Rusya’nın yeniden Sovyetler Birliği, Yunanistan’ın Megali İdea, İsrail’in arz-ı mevud idealleri olabiliyor.
Türkiye ise her zaman en yetkili ağızlardan ‘hiç kimsenin toprağında gözü olmadığını’ açıkça ifade ediyor. Suriye’de kontrol altında tuttuğu bölgeleri de demokratik bir yönetim oluştuktan sonra Suriye yönetimine bırakacağını kaç kez açıkladı. Kuzey Kıbrıs ise KKTC adında zaten bağımsız bir devlettir.
Teorik olarak durum budur. Pratik olarak ise Türkiye’nin eski Osmanlı coğrafyasıyla gönül bağlarının kopmasını kimsenin beklemeye hakkı yok. Osmanlı parçalandıktan ve küçük devletlere bölündükten, bir kısmı ‘manda yönetimi’ adıyla galip emperyalistler tarafından vesayete alındıktan sonra oralarda zulüm, kan ve gözyaşı hiç eksik olmadı. Çünkü o ülkelerin doğal hatta insan kaynaklarına el konulmuştu. Artık bir hamileri yoktu ve her türlü istismara açıktılar. Bugün bile o coğrafyaya baktığımızda içler acısı durumlar görmekteyiz.
Böyle olunca halklarının gözleri ister istemez Osmanlı’yı, onun varisi olan Türkiye’yi elbette arıyor. Türkiye’ye soğuk duran ‘Yeni Osmanlı’ korkutmasından çekinen yönetimler bile Türkiye ile sıcak ilişkiler geliştirmeye başlıyor. Balkan coğrafyasına, Ortadoğu’ya, Kafkaslara, Afrika’ya bakın. Bu bölgelerde Türkiye’nin etkisi hızla artmaktadır. Sadece Müslüman değil, Gürcistan, Ermenistan, Sırbistan, Macaristan, Bulgaristan gibi Hristiyan devletler bile Türkiye’ye yakınlık duyuyor.
Sadece eski Osmanlı coğrafyası da değil, Orta Asya’dan Pasifik Asya’sına, Güney ve orta Amerika’ya kadar Türkiye’nin gönül coğrafyası genişlemiştir. Türkiye toprak değil, dostluk ve kazan-kazan ilkesi çerçevesinde karşılıklı çıkara dayalı ilişkiler peşindedir. Sömürülen ülkelerin halkları bunu görmektedir. Çünkü Türkiye Azerbaycan’ın, Bosna’nın, Suriye’nin, Filistin’in, Sudan’ın, Libya’nın, Arakan’ın hiçbir menfaat beklemeden ve çekinmeden yanında yer almıştır. Dahası Venezuela’ya bile destek vermektedir. Kıbrıslı soydaşlarımız da bu gerçeği er geç görüp olması gereken yerde yer alacaktır elbet. İngiliz’den Yunan’dan medet umanlar bunun yanlış olduğunu fark edecektir.
Batılı hegemonların bundan rahatsızlık duymaları doğal. Çünkü onların hegemonik durumları sarsılıyor. Bu yüzden ülkemize gayri resmi cephe açtılar ama yenildiler. Şimdilerde yeni çağın gerçeği Türkiye ile bir arada yaşamanın daha mantıklı olduğunu kavrayanları artıyor. Buna rağmen içerde bu durumdan rahatsız olanların endişeleri artmaktadır. Onların endişesi, bu işi başaran iktidar karşısında hissettikleri eziklikten kaynaklanıyor. Bu yüzden batıdan çok batıcı olmaya başladılar.
Ülkemizde Osmanlı zamanlarının nostaljisine sempati duyanlarımızın olması doğaldır. Tabi artık hayat öyle değil. Yeni bir coğrafyadayız. Ülkeler farklı, ittifaklar farklı, ilişkiler farklı, dünya farklı. Türkiye’nin dış politikası bu gerçekler ışığında yönetilmektedir. Çok da iyi yönetilmektedir. Gönül bağları kurmaktadır. Türkiye yeniden bir dünya gücüdür. İşte bu yüzden Türkiye, Türkiye’den çok daha büyüktür. Onun yanında olan kazanıyor, karşısında olan kaybediyor. Yeni Osmanlıcık buysa bizim için bunun nesi kötü.


