İbrahim Halil ÇELİK yazdı…
Allah rahmet eylesin.
Mekanı cennet olsun.
Gurbette sılayı yaşayan, yaşadığı yeri sılaya çeviren, sözü özü bir olan, temiz bir siret ve surete sahip, asaleti tüm hareketlerinde beliren o ; Urfa’yı hem zatı , hem de sanatıyla dışarıda hakkıyla temsil eden güzel bir insandı.
Halil Çuhadaroğlu daha güzel eserlere imza atacak kadar gayretli ve bu sanat aşkını yüreğinde taşıyan bir sanat severdi. Bu sanat aşkı pişirmiş ve olgunlaştırmıştı Halil Çuhadaroğlu’nu . Hayatında güzel manzaraları fotoğraflamak için zamanı yakalamanın peşinde idi. Fotoğraf makinasının deklanşörü hep güzeli yakalamaya hazır dururdu onun boynunda.
Onun vefat haberini oğlum Mikdad Lamih’in bana yazdığı acı mesajından öğrendim. Çok üzüldüm ve de çok şaşırdım ! Ne kadar sıhhatli ve ne kadar da sağlığına düşkün biri idi. “ Hiçte zamanı değildi !” dedim kendi kendime. Daha gençti o. “ Vefatı teyid edildi mi? “ diye yazdım oğluma. Vefat haberlerinin ilanlarını iletti oğlum bana. Evet! Onu ; o onulmaz meret hastalık ayırmıştı aramızdan . Ölüm inkar edilmez bir gerçek. Ne yazık ki, ölüm haberi doğru imiş meğer ? Ah , ölüm ah ! Bu ölüm haberi yine ellerimizi iki yanımıza düşürttü. Sarardı betimiz benzimiz bizim. Ey ölüm , boyun eğdik senin bu hakikatına. Ölüm, ölümsüzlüğe bir davetiyedir. Ölüm bir hiçlik değil, hakikat alemine giriş pasaportudur. Kabir de o gerçek alemin giriş kapısıdır. Bu Sonbahar çınar ağaçlarının dallarında yaprak bırakmadığı gibi , ecel de dostlarımızı aramızdan kara toprağa birer birer düşürerek bitirdi.
Ciğerlerimiz onlara yanmaktan kebap oldu bu sene. Daha birinin acısı yüreklerimizde dinmeden; bir yenisinin ateşiyle yanıp tutuşuyor yüreklerimiz yeniden .
Halil Çuhadaroğlu: Pandemi sürecinde o;
güzel bir programla yıllarca bulundukları görevlerde iz bırakanların izlerini sürerek onları birer birer mikrofonla buluşturuyordu dinleyicilerine . O, daha önceden de Urfa’da gazetecilik ve televizyonlarda programlar yapmıştı senelerce.
Benimle ; Belediye Başkanı iken yaptığı bir programda; çekim esnasında annemden dolayı gayri ihtiyari ağladığım sahnelerimi her dem bana karşı kullanmaya çalıştı durdu şaka ile karışık. Bu işi daha da ironiyle süslemeye çalıştı Halil yıllarca. Halil yeter ki beni görmesin? Görünce: “ Reisler de ağlar mı?” diye söylenip dururdu. Ağlamam oysa çok insani bir duygu idi. Bu hadiseye çok gülerdik ikimiz de. Annem ile ilgili soruya kendimi tutamayıp ağlamıştım o gün ben de. Halil , elindeki kozları iyi değerlendirmek isteyen dakik ve iş bitirir bir insan idi .
Konya Büyük Şehir Belediye Başkanı değerli dostum Halil Ürün ile yapacağı çekim için beni aracı yapmıştı. İşte o çekimi yapmaya Ankara’ya gelmişti. Çekimi yaptıktan sonra ; Halil Ürün beyin, Beştepe, Ala Restoranında verdiği yemekte birlikte olmuştuk . Geçmişi yad etmiştik üç Halil birlikte . O gün Çuhadaroğlu çok mutlu olmuş ve sevinçten uçuyordu. Biz de büyük bir keyif almıştık bu ziyaret ve sohbetten .
Halil Çuhadaroğlu benden de bir röportaj yapmak için söz almıştı. Bunu da kısa zaman sonra gerçekleştirmiş idik internetten . Ben de uzun zaman beyaz ekrandan uzak durma perhizimi Halil Çuhadaroğlu için bozmuştum.
Halil Çuhadaroğlu’nu ben ta Halk Eğitimi Başkanlığımdan tanırdım. O zaman da Halil Çuhadaroğlu sessiz sedasız , vakur ve tedbirli, işinin ehli, nazik ve kibar bir Urfa delikanlısı idi. Onun o güleç yüzü ve o tatlı dili insana güven verirdi. Çuhadaroğlu Halil’in sesi de güzel , sözü de çok özel idi. Ahlak – ı Hamidiye sahibi bir Urfa beyefendisi idi Halil Çuhadaroğlu.
O, Urfa DSİ deki görevinde hem fotoğraf sanatını , hem de klasik Türk Musikinde kendini daha da geliştirdi. Onun kadife gibi bir sesi vardı .Halil Binbaşıoğlu ile de uyum içinde çalışırdı hele o vereceği konser günleri gelince .
Halil Binbaşıoğlu Urfa’nın bir “ Musiki Bankası “ gibi idi rahmetli . O, Urfa müsiki kültürünün canlı bir arşivi idi. Halil Binbaşıoğlu da gurbette sılayı yaşayanlardandı. Gittiği yere Urfa’yı götüren eder insanlardan bir idi Halil Binbaşıoğlu. O, Hatay, İskenderun; Dörtyol’u mesken tutmuştu. Orada da hayata veda etti.
Halil Çuhadaroğlu’un da Bursa’ya gönüllü hicretine ben vesile olmuştum. O Urfa DSİ 15. Bölge Müdürlüğünde çalıyordu. Onun Bölge Müdürü , dostum Ünal Çalışan’dan tayin için muvafakat alarak; Bursa DSİ’ye nakline ben vesile olmuştum. Halil Çuhadaroğlu bu tayınına çok sevinmişti. Otuz yılı aşkın süredir Bursa’yı mesken tutmuştu o günden bu yana. Bursa’yı da Urfa kadar seviyordu. Onu Urfa ile Bursa hayata bağlıyordu.
Biz Halilerin kaderleri sanki bu hicretleri bu dünyada yaşamakmış ! Ben de bu hicretten 28 Şubat sürecinde nasibimi almıştım. Darbecilerin şerrinden kurtulmak için soluğu Viyana’da almıştım. Zira ; Ceddimiz İbrahim Nebi de Nemrut’un ateşinden kurtulmuş ve Urfa’dan Kenan’a hicret etmişti. Bu hicret sanki ondan bizlere miras kalmıştı. Bence her hicret insanın yeniden kendini inşa etmesine vesiledir. Hicret yeniden bir doğuş demektir bence. Öze dönmektedir hicret. Ne günlerdi o hicret günleri , ne günlerdi ? Acı ve atlı hatıralarla doludur o günler.
Halil Çuhadaroğlu, Urfa’nın ‘ Kurtuluş Günleri Gecelerinde’ salonlarda verdiği o muhteşem musiki konserlerinde okuduğu o şarkılarıyla dinleyenlere lahuti ses ziyafetiyle onların hem gönüllerine hem de kulaklarına bayram yaptırırdı. Dramda da Halil’in üstüne yoktu Urfa da. Ama tabii ustalar ustası Mustafa Dişli’den sonra okunurdu onun namı. Onun ses tonu da insanları mest ederdi.
Rahmetli Bekir Şirinoğlu da okuduğu şiirlerde yaşatırdı Urfa’yı. Onun o davudi sesi de hala kulaklarımızda çınlayıp durmaktadır.
Urfa’nın ses bayrağı , düşünce adamı , büyük şair , benim aziz kardeşim Hüseyin Baykuş ile güzel şair Ahmet Kaya’nın bu ayrılık acıları hala yüreklerimizin başını yakmaktadır. Allah rahmet eylesin bizden önce bu ölümsüzlük seferine çıkan tüm dostlara da . Birgün bizde uyacağız bu ilahi çağrıya . Bizim de göç kervanımız bir gün kalkacak ve bu dünyadan ölümsüzlük alemine yol alacak. Bakalım bizim ardımızdan kimler ne söyler, ne söyleyecekler ? Ölelim de görelim!
O, Urfa’da uzun yıllar fotoğraf sanatının farklı alanlarında Şehir Hayatı, Portre ve Çevre gibi konularında harika eserler ortaya koymaya çalışıp durdu . O fotoğraf makinesi de ondan bugün yetim kaldı. Gerek bizim Belediye Başkanlığımız zamanında açtığımız bir çok sergilerde ve gerekse vilayetle birlikte kurduğumuz Şurkav bünyesinde çeşitli sergilere katıldı. Birincilik ödülleri aldı Halil.
Onun, A. Cihat Kürkçüoğlu ile ortak Urfa sergilerinde sanat eseri fotoğrafları sergilendi. Urfa’nın büyük Ressamı; yaptığı resimleriyle Urfa’ya hayat vermeye çalışan dostum Nihat Kürkçüoğlu’nu unutmak mümkün mü? Onun bu ölümsüz tabloları bugün bizim yüz akımızdır. Onlara kucak açmak her Urfalının vefa borcudur. Şurkav’a emeği geçen diğer değerli dostlarımıza da selam olsun. Bugün Şurkav’a hizmet edenlere çok büyük görevler düşmektedir : Gerek Hüseyin Baykuş ve gerekse Halil Çuhadaroğlu adına bir şeyler yapmalıdır. En azından her birine veya ikisine birden, bir “Armağan Kitabı” hazırlamalıdırlar.
Halil Çuhadaroğlu, Urfa sevdalısı dostlarıyla Bursa’da Urfa’nın en gür sesleri oldular. O, Urfa ila Bursa’yı sanatta iki kardeş şehir yapmıştı. Daha ne emelleri vardı onun. Sanatkarlarının ölümü , o milletin hayat damarlarının kesilmesi gibidir. Onların ortaya koyduğu tüm eserlerini de yaşatmakta bizlere düşer. Şurkav onlardan kalan eserlere sahip çıkmalıdır. Şurkav bu yıl , iki değerli üyesini ebediyete yolladı. Onların gidişleri bizler için büyük kayıp oldu.
Halil Çuhadaroğlu şair, fotoğrafçı, ses sanatkarı ve daha nice yönleri olan biri idi. O: “ Fotoğrafın sanatçısı değil, sanatın fotoğrafçısı idi “ . O, tam bir mümin ve sadık bir dost idi. Onun o güleç yüzü hiç gitmiyor gözlerimin önünden. Işıldayan o zeki gözleri insanın içini ışıtırdı.
Urfa sadık bir evladını, sanat , aziz bir ustasını bugün ölümsüzlük alemine uğurlayacak Bediüzzaman Mezarlığından. Sahici belde o kabristanda tüm yatanlara selam olsun. Sanat sevenlerin başı sağolsun.
Başta kederli evlatlarına, değerli ailesine, aziz dostlarına ve sanata gönül vermiş tüm Şurkav camiasına Yüce Rabbimden sabırlar diliyorum.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciün.