DOLAR 32,2053 % -0.22
EURO 35,1156 % -0.22
STERLIN 41,0337 % -0.05
FRANG 35,4067 % -0.62
ALTIN 2.500,70 % 1,40
BITCOIN 66.907,90 -0.239

İnsanlık vazifesi

Yayınlanma Tarihi : Google News
0

Muhterem Kardeşlerim…
İmam-ı Rabbani hazretleri Mektubat kitabında buyuruyor ki:
İnsanın, bu nimetleri gönderen Allahü Teâlâ’ya gücü yettiği kadar şükretmesi insanlık vazifesidir. Aklın emrettiği bir vazife, bir borçtur. Fakat, Allahü Teâlâ’ya yapılması icap eden bu şükrü yerine getirebilmek, kolay bir iş değildir. Çünkü, insanlar, yok iken sonradan yaratılmış, zayıf, muhtaç, ayıplı ve kusurludur. Allahü Teâlâ ise, hep var, sonsuz vardır. Ayıplardan, kusurlardan uzaktır. Bütün üstünlüklerin sahibidir. İnsanların Allahü Teâlâ’ya hiçbir bakımdan benzerlikleri, yakınlıkları yoktur. Böyle aşağı kullar, öyle bir yüce Allah’ın şanına yakışacak bir şükür yapabilir mi? Çünkü çok şey vardır ki insanlar onları güzel ve kıymetli sanır. Fakat Allahü Teâlâ, bunları beğenmez. Saygı ve şükür sandığımız şeyler, beğenilmeyen, bayağı şeyler olabilir. Bunun için insanlar, kendi kusurlu akılları, kısa görüşleri ile Allahü Teâlâ’ya karşı şükür, saygı olabilecek şeyleri bulamaz. Şükretmeye, saygı göstermeye yarayan vazifeler, Allahü Teâlâ tarafından bildirilmedikçe, övmek sanılan şeyler, kötülemek olabilir.

İşte, insanların Allahü Teâlâ’ya karşı, kalb ile ve dil ile ve beden ile yapmaları ve inanmaları gereken şükür borcu, kulluk vazifeleri, Allahü Teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafından ortaya konmuştur. Allahü Teâlâ’nın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazifelerine İslamiyet denir. Allahü Teâlâ’ya şükür, O’nun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibadeti, Allahü Teâlâ kabul etmez, beğenmez. Çünkü, insanların, iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, İslamiyet, bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. (c.3 m.17)
Kısacası şükür, İslamiyet’e uymak demektir.

Dil ile şükür

Peygamber Efendimiz, bir kimseye “Nasılsın?” buyurdu. O kimse, “İyiyim” dedi. Üçüncü defa sorunca o kimse, “Elhamdülillah iyiyim” dedi. Peygamber Efendimiz, “İşte senden bu cevabı bekliyordum. Bunun için soruyu tekrarladım” buyurdu. (Taberani)

Âlimler, salihler bir kimseyi Allahü Teâlâ’ya şükrettirmek için, “Nasılsın?” derlerdi. İnsan ya şükreder, ya susar veya şikayette bulunur. Allah’tan şikayet etmek ise çok çirkindir. Kulun Mevlasına zillet göstermesi izzettir. Mevlayı başkasına şikayet etmesi ise zillettir. Şükür, ihsanını, iyiliğini anmak suretiyle ihsan edeni övmektir. Yani dil ile teşekkür de şükürdür. Bir grup kimse, Halife Ömer bin Abdülaziz hazretlerini ziyarete geldiklerinde, içlerinden gencin biri, “Üstün faziletinizi adaletinizi duyduk. Size dilimizle teşekkür etmeye geldik. Teşekkür edip döneceğiz” der.

Hadis-i Şerifte buyuruldu ki:
“Beni İsrail’de bir Abid var idi. Beşyüz yıl ibadet etmişti. Kıyamet günü Allahü Teâlâ, “Bu Abidin benim ihsanımla Cennete götürün!” buyurur. Abid, “Ben ihsan ile değil, yaptığım beşyüz yıllık ibadetle Cennete girmek istiyorum” der. Allahü Teâlâ emreder, hesabı görülür. Yalnız göz nimeti beşyüz yıllık ibadetten fazla gelir. Melekler Abidi Cehenneme götürürler. Abid, “Ya Rabbi beni rahmetinle, ihsanınla Cennete koy” diye dua eder.

Allahü Teâlâ buyurur ki:
“Ey kulum, seni yoktan kim yarattı? [Abid, sen yarattın, der.] Seni yaratmam, senin tarafından mı oldu, yoksa benim ihsanımla, benim rahmetimle mi oldu? [Abid, senin rahmetinle oldu, der.] Allahü Teâlâ verdiği bazı nimetleri de sayar. Abid, ‘Hepsi senin rahmetinle, ihsanınla oldu’ der.” [T. Gafilin]

Nimet umumi olunca, herkese gelince insan bu nimetin kıymetini bilemez. Görmek büyük nimet iken, herkeste göz olduğu için göz nimetine her zaman şükretmeyiz. Gençler, yaşlanmadıkça gençliğin kıymetini bilmez. Hastalar sağlığın kıymetini anlar. Fakirler zenginliğin kıymetini bilir. Hayatın kıymetini de ancak ölüler anlar. Şu halde yaşlanmadan gençliğin, hastalanmadan sıhhatin ve ölmeden önce de hayatın kıymetini bilip şükretmelidir.

İyilik edene dua

İyilik eden arkadaşa, yüzüne karşı teşekkür etmeli, gıyabında da dua etmelidir!
Hadis-i Şeriflerde buyuruldu ki:
“İyilik gördüğüne, Cezakellahü hayran kesira [Allah, seni çok hayırla mükafatlandırsın] diyen, ona en büyük duayı etmiş olur.” [İ. Asakir]
“Bir Müslüman, arkadaşının gıyabında dua edince, bir melek de ona, ‘Aynen bir mislini de Allahü Teâlâ sana versin’ diye dua eder.” [Müslim] Meleğin duası ise elbette kabul olur.

İyiliğe teşekkür edilir

İyilik edene, mal ile, hizmet ile karşılığı yapılır. Bunu yapamayan, hamd ve sena, teşekkür ve dua eder. İyiliğe karşı, iyilik yapmak, insanlık vazifesidir. Böyle olunca, her iyiliği yapan, en büyük iyilik olarak, yok iken var eden, en güzel şekli veren, lüzumlu uzuvları, kuvvetleri ihsan eden, her birini bir ahenk ile işleterek sıhhat veren, akıl ve zeka bahşeden, çoluk çocuk, ev, ihtiyaç eşyası, gıda, içecek, elbiselerimizi yaratan yüce bir sahibe, bu nimetleri sebepsiz, karşılıksız ihsan eden ve her an yok olmaktan, düşmandan, hastalıktan muhafaza eden ve bize hiç ihtiyacı olmayan, sonsuz kuvvet, kudret sahibi olan Allahü Teâlâ’ya şükretmemek, kulluk hakkını ödememek ne büyük kabahat, ne çok zulüm ve ne alçak bir vaziyet olur? Hele, O’na ve nimetlerin O’ndan geldiğine inanmamak veya bunları başkasından bilmek en büyük zulüm, en çirkin yüz karası olur.

Bir kimseye her ihtiyacı verilse, her ay yetecek para, gıda hediye olunsa, bu kimse, o ihsan sahibini her yerde, herkese nasıl över. Gece gündüz onun sevgisini, teveccühünü, onun kalbini kazanmaya uğraşmaz mı? O’nu dertlerden, sıkıntılardan muhafaza etmeye çalışmaz mı? O’na hizmet edebilmek için, kendini tehlikelere atmaz mı? Bunları yapmasa, o ihsan sahibine hiç kıymet vermese, herkes onu ayıplamaz mı? Hatta, insanlık vazifesini yapmıyor diye cezalandırılmaz mı?

İyilik eden bir insanın hakkına böyle riayet ediliyor da, her nimetin, her iyiliğin hakiki sahibi olan, hepsini yaratan, gönderen, Allahü Teâlâ’ya şükretmek, O’nun beğendiği, istediği şeyleri yapmak niçin gerekmesin? Elbette, en çok O’na şükretmek, ibadet etmek gerekir. Çünkü, O’nun nimetleri yanında başkalarının iyilikleri deniz yanında damla kadar bile değildir. Hatta diğerlerinden gelen iyilikleri de, yine O göndermektedir.

Vermek istemeseydi

İmam-ı Rabbani hazretleri, “Allah, vermek istemeseydi, istek vermezdi” buyuruyor. Oradaki istek, günah işleme isteği değil, Allah’a kavuşma isteğidir.
O yazının tamamı şöyledir:
“Allahü Teâlâ, kendini aramak arzusunu arttırsın. O’na kavuşmaya mani olan şeylerden sakınmak nasip eylesin! Allahü Teâlâ’yı istemekte, O’nun için yanıp yakılmakta olduğunuzu bildirdiği için, çok hoşa gitti. Çünkü istemek, kavuşmanın müjdecisidir. Yanıp yakılmak da, kavuşmanın başlangıcı demektir. Büyükler, ‘Vermek istemeseydi, istek vermezdi’ buyuruyor. İstek nimetinin kıymetini bilip, bunun elden kaçmasına sebep olacak şeylerden sakınmalı. İsteğin gevşememesine ve ateşin soğumamasına dikkat etmeli. Bu nimetin elden çıkmamasına en çok yarayan şey, buna şükretmektir. Çünkü İbrahim Sûresinin yedinci Âyetinde mealen, ‘Nimetlerime şükrederseniz, elbette arttırırım’ buyuruldu.” [m. 61]

Günah işlemek Allah’a kavuşmaya mani olur. Allah’a kavuşmaya mani olan şeylerden sakınmak ve Ona kavuşma isteğine şükretmek gerekir.

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

YORUM YAP