DOLAR 32,5765 % 0.01
EURO 34,9209 % 0.08
STERLIN 40,6235 % 0.16
FRANG 35,7150 % 0.03
ALTIN 2.424,95 % -0,21
BITCOIN 66.762,00 -0.057

Mİ’RACI NASIL ANLAMALIYIZ?

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
Mİ’RACI NASIL ANLAMALIYIZ?
0

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a, salât ve selâm Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.s.), Âl-i Âbası, Ehl-i Beyti ve Ashâbı üzerine olsun.

*

Mi‘râc ve İsrâ olarak ifade edilen olay bütün beşerî perdeler kaldırılarak idrâklerin ötesinde ve tamâmen ilâhî ölçülerle gerçekleşen Allâh Resûlü’nün (s.a.s.) göğe yükselişini ve Allah katına çıkışını ifade eder. Olay, Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya gidiş ve oradan da yükseklere çıkış şeklinde açıklanır kaynaklarda daha çok “isrâ ve mi‘rac” şeklinde geçer.

Türkçe’de Mi‘rac kelimesiyle her ikisi de kastedilir. İslâmî kaynaklarda genellikle ele alındığı şekliyle Mi‘rac hadisesi iki safhada meydana gelmiştir.

Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) bir gece Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya yaptığı yolculuğa İsrâ, oradan göklere yükselmesine Mi‘rac denilmiştir.

***

Rabbimiz şöyle buyurdu;

‘’Kulu’nu (Muhammed sallellâhü aleyhi ve sellemî) bir gece Mescid-i haramdan (alıp) Mescid-i Aksaaya kadar götüren (Zât-i ecelle ve a’lâ her dürlü nakıysalardan) münezzehdir. (O Mescid-i Aksaa ki) biz onun etrafına (feyz ve) bereket verdik (ve bu gece yolculuğunu) ona (o peygambere) âyetlerimizden ba’zısını gösterelim diye (yapdırdık). Şübhesiz ki O, (asıl) O (her şey’i) hakkıyle işiden, (her şey’i) kemâliyle görendir.’’(İsrâ (17) 1.)

*

Müslümanların çoğunluğu Mi‘rac Kandilini Receb ayının 27. gecesinde kutlamaktadırlar.

Bu yolculukta Cenâb-ı Hak, kulu ve Resûlü’ne(s.a.s.) acâyib ve hârikulâde hâdiseler göstermiştir.

*

Kelâm ve hadis âlimlerinin çoğu olayın bedenen ve uyanık halde gerçekleştiği görüşünü benimsemiştir. Buna göre âyette geçen “abd” kelimesinden ruh-beden bütünlüğüyle Hz. Peygamber kastedilmektedir; âyetin zâhirini te’vil etmeyi gerektiren bir sebep yoktur.

Âyetin başındaki tenzih (sübhâne) ifadesi de olayın azametine işaret eder. İsrâ ve mi‘rac rüyada gerçekleşmiş olsaydı bu sıradan bir hadise olur, Kureyşliler de onu inkâr etmezdi.

 

Ayrıca, Sana gösterdiğimiz rüyayı … insanlar için bir imtihan vesilesi yaptık (İsrâ 17/60) Meâlindeki âyette yer alan “rüya” kelimesi gözle görmeyi ifade eder; eğer uyku halinde görülen rüyayı belirtseydi bu bir imtihan vesilesi sayılmazdı.

Abdullah b. Abbas’ın kelimenin “gözle görme” demek olduğunu vurgulaması da bu yorumu destekler. (1)  

***

Resûl-i Ekrem (s.a.s.) Mi’rac hadisesini şöyle anlatır:

“−Ben Kâbe’nin Hatîm kısmında uyku ile uyanıklık arasında idim. Yanıma merkepten büyük, katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak’tı. Ön ayağını gözünün gördüğü en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim.

Böylece Cibrîl -aleyhisselam- beni götürdü.

Dünyâ semâsına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi.

«−Gelen kim?» denildi.

«−Cibrîl!» dedi.

«−Berâberindeki kim?» denildi.

«−Muhammed» dedi.

«−Ona Mîrâc dâveti gönderildi mi?» denildi.

«−Evet!» dedi.

«−Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!» denildi ve kapı açıldı.

Kapıdan geçince, orada Hz. Âdem’i -aleyhisselam- gördüm.

«−Bu babanız Âdem’dir! O’na selâm verdenildi. Ben de selâm verdim. Selâmıma mukâbele etti. Sonra bana:

«−Sâlih evlât hoş geldin, sâlih Peygamber hoş geldin!dedi. Sonra Hz. Cebrâîl -aleyhisselam- beni yükseltti ve ikinci semâya geldik.

Burada Hz. Yahyâ ve Îsâ -aleyhisselam- ile karşılaştım. Onlar teyzeoğullarıydı.

Sonra Cebrâîl -aleyhisselam- beni üçüncü semâya çıkardı ve orada Hz. Yûsuf -aleyhisselam- ile karşılaştık.

Dördüncü kat semâda Hz. İdrîs -aleyhisselam- ile, beşinci kat semâda Hz. Hârûn -aleyhisselam- ile, altıncı kat semâda ise Hz. Mûsâ -aleyhisselam- ile karşılaştık.

«−Sâlih kardeş hoş geldin, sâlih Peygamber hoş geldin!» dedi. Ben onu geçince, ağladı. O’na:

«–Niye ağlıyorsun?» denildi.

«−Çünkü, benden sonra bir delikanlı Peygamber oldu, O’nun ümmetinden cennete girecek olanlar, benim ümmetimden cennete girecek olanlardan daha çok!» dedi.

Sonra Cebrâîl beni yedinci semâya çıkardı ve İbrâhîm -aleyhisselam- ile karşılaştık. Cebrâîl -aleyhisselam-:

«−Bu, baban İbrâhîm’dir; ona selâm ver!» dedi. Ben selâm verdim; O da selâmıma mukâbele etti. Sonra:

«−Sâlih oğlum hoş geldin, sâlih Peygamber hoş geldin!» dedi. Daha sonra bana:

«−Yâ Muhammed! Ümmetine benden selâm söyle ve onlara cennetin toprağının çok güzel, suyunun çok tatlı, arâzisinin son derece geniş ve dümdüz olduğunu bildir. Söyle de Cennete çok ağaç diksinler. Cennetin ağaçları Sübhânallâhi ve’l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illâllâhu vallâhu ekber!” demekten ibârettir.» dedi.

Sonra Sidretü’l-Müntehâ’ya çıkarıldım. Bunun meyveleri (Yemen’in) Hecer testileri gibi iri idi, yaprakları da fil kulakları gibiydi. Cebrâîl -aleyhisselam- bana:

«−İşte bu, Sidretü’l-Müntehâ’dır!» dedi. Burada dört nehir vardı: İkisi bâtınî nehir, ikisi zâhirî nehir.

«–Bunlar nedir, ey Cibrîl?» diye sordum. Cebrâîl -aleyhisselam-:

«–Şu iki bâtınî nehir, cennetin iki nehridir. Zâhirî olanların biri Nil, diğeri de Fırat’tır!» dedi...” (2)

“–Ey Allâh’ın Resûlü! Buradan öteye yalnız gideceksin! dedi. Resûlullâh:

“–Niçin ey Cibrîl?diye sordu. O da cevâben:

“–Cenâb-ı Hak bana buraya kadar çıkma izni vermiştir. Eğer buradan ileriye bir adım atarsam, yanar kül olurum!..dedi. (3)  

Artık bundan sonraki yolculuğa Allâh Resûlü (s.a.s.) yalnız devâm etti. Kendisine hârikulâde tecellîler lutfedildi. Cenâb-ı Hakk’ın cemâliyle müşerref oldu.

Bu yolculuktaki alem-i gayb’deki olağan üstü hallerin lâyıkıyla kelimelerle ifâde edilmesi, hayâl ötesi bir gerçeğin, nakıs beşer idrâkinin çerçevesine sığdırmaya çalışmak zor bir keyfiyettir.

Biz kıt idrakimizle ancak anlayabidiklerimizi kavrayabiliriz, gerçeği ve asıl mâhiyeti Allâh ile O’nun Habîbi arasında ebedî bir sır olarak kalan muhteşem tecellîler, tamâmen âlem-i gayb” şartları dâhilinde tahakkuk etmiştir.

Gerçeklere karşı inkarcılar tarafından yapılabilecek îtirazlar sebebiyle Mîrâc’ın hakkâniyetini vurgulamak içindir.ki! Ayet-i kerîmelerde şöyle te’yîd edilmektedir:

’ Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; O, arzusuna göre de konuşmaz. O’nun bildirdikleri, kendisine Allah tarafından gelen vahiyden başka bir şey değildir. Kendisine (O vahyi), kuvveleri şiddetli, mükemmel bir akla sâhib olan (Cebrâîl) öğretti. Sonra en yüksek ufukta (Sidretü’l-Müntehâ’da) iken asıl şekliyle istivâ etti (doğruldu)’’(Necm (53) 2-3-4-5-6-7).

*

Burada âşikâr olan, Allâh Resûlü’nün Miraç’daki tecellîleri bir hayâl olarak değil, kalp ve vicdânının da tasdîk ettiği bir hakîkat olarak müşâhede etmiş olduğudur.                                          Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;

“(Muhammed Mustafâ’nın) gözleriyle gördüğünü kalbi yalanlamadı.(Ey inkârcılar!) O’nun gördükleri hakkında şimdi kendisiyle tartışacak mısınız?(Necm (53)/11-12)

“(Muhammed Mustafâ’nın) gözü, oradan ne kaydı, ne de sınırı aştı. And olsun O, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını (da) gördü.” (Necm (53)/17-18)

***

Mirac bizim için ne anlam ifade ediyor.?  Hadîs-i şerifte buyuruldu ki:

“Resûlullâh’a (Miraç’ta) üç şey verildi:

1~Beş vakit namaz,

2~Bakara Sûresi’nin son iki ayeti

3~Ve ümmetinden şirke düşmeyenlere büyük günahlarının affedildiği haberi.” (4)  

***

1~Beş vakit namaz,

’Rasûlüm! Sana kitaptan ne vahyediliyorsa onu okuyup başkalarına da anlat. Namazı da dosdoğru kıl! Çünkü bütün şartlarına riâyet edilerek hakkiyle kılınan namaz, insanı her türlü hayasızlıktan, dînin ve aklın kabul etmediği şeylerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise en büyük ibâdettir. Allah, bütün yaptıklarınızı bilir.’(Ankebut/45)

Rasulullah (s.a.s.) bir hadisi kudside Allahu Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu naklediyor;

Ben ümmetine beş vakit namazı farz kıldım. ve kendi kendime söz verdim ki, kim (benim yanıma) beş vakit namazı vaktinde kılmaya özen göstererek gelirse, onu Cennet’e koyacağım. Kim de namazlara dikkat göstermezse Benim onun için bir sözüm yoktur” (5)  

*

Ebu’d-Derda (r.a) şöyle dedi:

“-Hz. Muhammed (s.a.s) bana şöyle buyurdu;

‘’-Parça parça kesilsen de, yakılsan da Allah ‘a ortak koşma ve farz olan namazı bilerek terk etme. Kim ki farz olan namazı bilerek terk ederse Allah ‘ın koruması ondan uzaklaşmıştır.” (6)

***

2~Bakara Sûresi’nin son iki ayeti

‘’Peygamber, kendisine Rabbinden indirilene îmân etti, mü’minler de! Hepsi Allah’a, meleklerine, kitablarına ve peygamberlerine: “Peygamberlerinden hiçbirinin arasında ayırım yapmayız” diye îmân ettiler ve şöyle dediler: “İşittik ve itâat ettik! Rabbimiz! Mağfiretini dileriz; dönüş(ümüz) ancak sanadır!(Bakara (2) 285)

Allah, kimseyi gücünün yetmeyeceği bir şeyle mükellef tutmaz. Kazandığı (iyilik)kendi lehine, işlediği (kötülük) de kendi aleyhinedir. (Ey mü’minler! Şöyle duâ ediniz:)“Rabbimiz! Eğer unutursak veya hatâ edersek, bizi mes’ûl tutma! Rabbimiz! Bizden öncekilere onu yüklediğin gibi, bize de ağır bir yük yükleme! Rabbimiz! Kendisine(dayanabilmek için) takatimiz olmayan şeyi de bize yükleme! Hem bizi affeyle! Ve bizi bağışla! Hem bize merhamet buyur! Sen bizim Mevlâmızsın; artık kâfirler topluluğuna karşı bize yardım eyle!(Bakara (2) 286)

***

3~ Şirk ve tevbe

Şirk; Allah’ın zâtında, sıfatlarında, fiillerinde veya O’na ibadet edilmesinde ortağı, dengi yahut benzerinin bulunduğuna inanmak demektir..(7)

*

”Onlar, Allah’ın yanı sıra, kendilerine yararı veya zararı dokunmayan şeylere kulluk ediyor ve “Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçilerimiz” diyorlar. De ki: Göklerde veya yerde bilmediği bir şeyi mi Allah’a haber veriyorsunuz? Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir.” (Yunus (10)-18)

‘’..Şunu bilin ki, kim Allah’a şirk koşarsa, Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer ateştir. O gün zâlimler için hiçbir yardımcı da yoktur.’’( Mâide (5)-72)

*

Tevbe; İnsanın, bezm-i elestte Allah (c.c.) ile arasında yaptığı ahdine sadık kalmayarak nefs ve şeytana uyarak bu dünyada günah işlemesi sonucu, Allah’ın rahmeti ile kendisini birbirinden ayıran bir perde teşkil eder.

İnsan kalbinde ve zihninde, sığındığı yardım dilediği yüce Mevla’sından gelen rahmetin kesildiğini ,Ondan uzaklaştığını anladığı an, iç aleminde bir elem ve acı duyar,günahlardan dolayı çektiği elem ve acının sonucu duyduğu nedamet duyma hissiyle bezm-i elestte Allah’a verilen sözün hatırlanması ve yapılan ahdin tazelenmesidir. Tevbe imanın bir tezahürüdür.

Tevbe; kendisini Rabb’inden ayıran bu kötülüğü veya kabahati ömrünün sonuna kadar asla yapmamaya azimli ve kararlı olursa bir daha yapmamaya kesin karar verirse anlamı değeri olur. Pişmanlık duymadan sadece dille yapılan tövbenin hiçbir değeri yoktur.

Günahlardan dolayı tövbe etmek farzdır. Günahkâr kimse vakit geçirmeden tövbeye yönelmelidir.

Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

İstiğfârın en üstünü kulun şöyle demesidir:

‘’Allah’ım! Sen benim Rabbimsin. Sen’den başka ibâdete lâyık ilâh yoktur.

Beni  Sen yarattın. Ben Sen’in kulunum. Ezelde Sana verdiğim sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmaktayım. İşlediğim kusurların şerrinden Sana sığınırım. Bana lutfettiğin nîmetleri yüce huzûrunda şükreder, günâhımı îtirâf ederim.

 Beni affet, şüphe yok ki günahları Sen’den başka affedecek yoktur.»” (8) 

Mi’rac tan bize düşen hisse ve sorumluluğumuzu belirten mesaj bu hadisi şerif olsa gerektir.

 ***

Bu mesaj doğrultusunda Rabbimizin bize verdiği mesajı doğru anlayıp iman ,itaat ve imanın gerekleri olanlarla birlikte gerçek tevbenin gereklerini yerine yetirerek (yalancıların tevbesi olmamak kaydıyla) Nasuh tevbesi eder Rabbimize Şirk koşmadan ibadetlerimizi yaparsak O zaman Mi’rac gecesini ihya etmiş oluruz inşallah.

*

Rabbim! Beni ve zürriyetimi namazı dosdoğru kılanlardan eyle! Rabbimiz dualarımızı kabul buyur!(İbrahim/40) ‘’ ”Rabbimiz! Hesap kurulacağı gün beni, anamı, babamı ve müminleri bağışla. (İbrâhîm/41)

***

Rabbim; Efendimiz Hz. Muhammed’in  (s.a.s.) Al-i Abası ve  Ashabı ve Şühedanın ve Evliyalarının  ve bu gecenin hürmetine ,Depremde vefat eden mümin kardeşlerimizin şehadetlerini mübarek eylesin. ,Yaralılarımıza sıhhat ve afiyet ,sıkıntıda olan kardeşlerimizin sıkıntılarını gidersin, sabrı cemil ihsan eylesin.

Biz günahkar kullarına da ”Nasuh Tövbesiyle” tövbe etmeyi nasip etsin.Bizi ve geçmişlerimizi, kardeşlerimize af ve mağfiret eylesin. Miracı ve Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’i hakkıyla tanıyıp O ‘na iman ,itaat ve biat edip hayatımıza örnek, önder olarak alıp yaşamayı ve bu uğurda şehid olmayı nasip etsin. Miracımızı kabul ve makbul eylesin.

”Ey Rabbi-miz bunu bizden kabul buyur; Kuşkusuz sen, her şeyi işiten ve her şeyi en iyi bilen’sin.”  Amin. Selam ve Dua ile..

Cesim ZEYDANLI  17-02-2023 Ankara

Dipnot:

1~ (Buhârî, “Menâḳıbü’l-enṣar”, 43; “Tefsîr”, 17/9)

2~ (Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 6; Enbiyâ, 22, 43; Menâkıbu’l-Ensâr, 42; Müslim, Îman, 264; Tirmizî, Tefsîr 94, Deavât 58; Nesâî, Salât, 1; Ahmed, V, 418) Sidretü’l-Müntehâ’da Cebrâîl -aleyhisselam-:

3~(Râzî, XXVIII, 251)

4~ (Müslim, Îman, 279)

5~(Ebû Dâvûd, İbn-i Mâce)

6~ (Müsned:5/238, El-Bani Sahihi ibn Mace:3529, Beyhaki)

7~ (Lisânü’l-ʿArab, “şrk” md.; Kāmus Tercümesi, “şrk” md.

8~Buhârî, Deavat, 1; Tirmizî, Deavat, 15; Nesâî, İstiaze, 57; Ahmed b.Henbel, el-Müsned, IV, 122.

 

YORUM YAP

Nuray Doğan 18 Şubat 2023 / 07:58 Yanıtla

Bu değerli ilminizi bizimle
paylaştığınız için Rabbim sizden razı olsun hocam

    Cesim ZEYDANLI 15 Mart 2023 / 03:14 Yanıtla

    Rabbim sizlerden de razı olsun, sizi ve bizleri de Miracın ruhuyla yaşamayı ve efendimiz ve Ehl-i Beyt ile haşr olmayı nasip eylesin.

Kamil Ahmet Mumcu 19 Şubat 2023 / 12:56 Yanıtla

Rabbimiz Miraçdan böyle ders almayı ve hayatımıza tatbik etmeyi nasip eylesin.