DOLAR 32,2053 % -0.22
EURO 35,1156 % -0.22
STERLIN 41,0337 % -0.05
FRANG 35,4067 % -0.62
ALTIN 2.500,70 % 1,40
BITCOIN 66.907,90 -0.239

Şeytan ve Deist

Yayınlanma Tarihi : Google News
Şeytan ve Deist
0

Muhterem Kardeşlerim…
Şeytan, Allah’ın varlığını, Cenneti ve Cehennemi biliyor. Allah’ın emrini beğenmediği için lanetlenmiştir. Deist denilen dinsizler de, bir yaratıcının varlığına inanıyorlar, ama O’nun emirlerini kabul etmiyorlar.
Efendim;
Dînî yönden Deistin, Ateistten ve Şeytandan hiçbir farkı yoktur. Ateist, “Tanrı diye bir şey yoktur, evren kendiliğinden olmuştur, Tanrı’nın ateşi de, azabı da yoktur” diyor. Deist, “Koca evren kendiliğinden nasıl var olur? Elbette bir yaratıcısı vardır, ancak, Tanrı robot gibi bir şeydir, hiçbir şeye karışmaz” diyor. Şeytan da, “Allah, Cennet ve Cehennem vardır, ama Allah’ın emri yanlıştır” diyerek emirlere ve yasaklara riayeti doğru bulmuyor. Neticede deist, ateist ve şeytan aynı yoldadır.

Deist, hayâlindeki bir ilaha, robot gibi bir varlığa değil de, her şeye gücü yeten, emrine uymayanları şiddetli şekilde cezalandıracak olan bir ilaha inansaydı, Allahü Teâlâ’nın emirlerine uyar, yasaklarından kaçardı. Bu bakımdan deistin, “Kâinatı yaratan bir ilah var” demesinin hiç önemi yoktur. O, hayâlindeki robot gibi bir şeye ilah diyor. Deist, ateiste göre daha ahmaktır. Çünkü insanlar bile, basit bir makine yapsa, içine kullanma talimatını koyar. Bir ilacın, nasıl ve ne kadar kullanılacağına dair prospektüs denilen bir tarifesi olur. Kâinatı ve insan gibi muazzam bir varlığı yaratıp da, bunların ne yapacağına dair bir kullanma talimatı olmaz mı? Başıboş bırakır mı hiç? Deist de, ateist gibi aklını kullanamıyor, öldükten sonra dirilmeye inanmıyor. Yoktan yaratılabilen bir şeyin öldükten sonra tekrar yaratılamayacağını ve âhirette bir hesaplaşmanın olmayacağını sanmak kadar büyük ahmaklık olur mu? O şeyi yoktan yaratan, onu tekrar yaratamaz mı? Bu, doğduğuna inanıp da, öldüğüne inanmamak gibi bir şeydir. Hiç yoktan yaratabiliyor, fakat yaratılan şey ölürse, onu tekrar yaratamamak, aklın kabul edeceği bir şey midir? Hâlbuki ilk başta yoktan yaratmak daha zor değil midir?

Bir canlıyı, bir buğday tanesini yaratmaktan âciz olan kimsenin, canlı cansız her şeyi, yani koskoca kâinatı yoktan yaratanın, insanları tekrar diriltemeyeceğini sanması ne büyük aptallıktır! Ebedî azaba mâruz kalmamak için, aklını kullanmalı ve aklın gereğini yapmalıdır.

Aklın gereği, iman edip Müslüman olmak ve böylece dinimizin emir ve yasaklarına uymaktır. Müslüman olmak, insan olmanın da şükrüdür. Şükrü yapılmayan nimet elden çıkar. Kâfir olarak ölenler, yarın âhirette hesaptan sonra hayvanların toprak edildiğini görünce, “Keşke biz de toprak edilseydik” diyeceklerse de, pişmanlıkları fayda vermeyecektir. Bu gerçeği düşünüp, toprak olmayı, yani yok olmayı isteyecek duruma düşmemelidir. Hâşâ dirilmek bir ihtimal bile olsa, aklı olan, bu ebedî azaba düşmemek için nasıl tedbir almaz?

Tedbirli Olmak

Sakınılması gereken her şeyde işi sağlam tutmayı elden bırakmamalıdır! Eğer sakınılması gereken şeylerin zararından kurtulursan, sakınmış olman sana hiçbir zarar ve eksiklik getirmez. Ama tedbir ve sakınmayı terk etmesiyle ortaya çıkan zararlardan kişiye eksiklik gelir. İşi sağlam tutmanın en ileri derecesi, bütün insanlara peşinen güvenmemek ve bazı ihtimallere yer ayırarak hareket etmektir.
İdareci; yardımcıları arasına yalancı, sahtekâr ve düzenbazları karıştırmamalıdır. Yalancının her işi yalan olur. Kötü kişiler de tabiatları gereğince bu çirkin hallerini terk edemez. Böylelerinin, idareye alınması büyük tehlikeler doğurur.

Yalancı ve kötü kişilerin ıslahı mümkün olmayacak kadar zordur. Bunlar maymuna benzer. Maymun güzelleşsin diye ne kadar iyi bakılsa, çirkinliği o kadar artar!

İdareye sızmış olan kötü kişiler de bunun gibidir. Ne kadar terbiye edilirse edilsinler fayda vermez, kötülükleri ve yalancılıkları daha da artar.

Elemanların maaşı, ne çok az, ne de çok fazla olmamalıdır. Çünkü çoğu şımartır; azı düşmanlık doğurur.
Tehlikeye sebebiyet veren üç şey:
1- İdarecinin nefsani arzusunun aklına galip gelmesi.
2- Yardımcıların birbirini çekememesi. Çünkü haset, değişik görüşlere sebep olur. Yani birinin görüşü, doğru olsa da, sırf haset yüzünden kabul görmez.
3- Elemanların hizmetten yüz çevirmeleri.

Hazreti Osman, Mısırlı fellahlar tarafından kuşatılınca: “Bir sadık dost, kuşatmanın sebebini açıklasa!” der. Ensar’dan bir zat, “Ey müminlerin emiri! Ben açıklayayım. Sizin millete tam güveniniz, yumuşaklığınız, aşırı müsamahanız, isyancılara cüret verdi” diye cevap verir.

Fitneyi uyandırıp isyana sürükleyen iki sebep vardır:
1- İleri gelenlerin idareye kinleri.
2- Herkese karşı yumuşak davranılması.”

Hizmetkârlardan biri, takdire layık bir hizmet yaptığı zaman, anında takdir görmesi ve onun semeresinin kendisine ulaşması lazımdır. Zaruretsiz kusur işleyen kimseye kabahati nispetinde ceza vermek lazımdır ki, hizmete rağbet artsın.

Tahsildarların halinden gafil olunmamalıdır. Tâki, uygunsuz iş yapar veya müşteriden fazla bir şey alırsa, geri almalı; müşteriye zulmeden memurun da işine son verilmelidir. Böylece cihan mamur kalır; padişah uzun ömürlü olur; hazine dolu kalır ve bu iş, öteki memurların zulüm yapmamalarına bir ders olur.

Yaşlı ve tecrübelilere hürmet etmek, herbirini uygun bir makama yerleştirmek lazımdır. Yükselen kimseler, o makama gelinceye kadar, çeşitli tecrübelerden geçmiş ve birçok sıkıntı çekmiş olmalıdır. Sıkıntı çekmemiş ve tecrübesi olmayan kimselerin yüksek makamlara gelmesi isabetli olmaz.

Hata yapan eleman, herkesin gözü önünde azarlanırsa haysiyet kırıcı olur. Artık ne kadar iyilik edersen et, o kırgınlığı telafi etmek mümkün olmaz. Hata yapan elemanı, gizlice çağırmalı, “şunu yaptın, biz kendi yükselttiğimizi alçaltmamak için seni affettik. Bundan sonra dikkat et” demek daha uygun olur.

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)

YORUM YAP